Başkanım
Öncelikle Parti Önderliği’ne karşı yapılan saldırıları kendine insanım diyen herkes adına kınıyoruz. Üç bin yıllık tarihi bir geçmişe sahip olan insanlık, böyle bir güzellikle ilk defa tanıştı. Insanlığın güzelliğinin bileşkesi olan Önderliğimize karşı ancak içindeki insanlık nüvelerini tamamen yitirmiş olan “insanlık canavarları” bu saldırıyı yapabilir.
Güzellik dehamız, seni çok seviyoruz. Sana uzanan eller, zafer tutkumuzun ateşi ile küle dönecektir.
Adım Selamet Menteş (Kurdê), Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Sağgöze (Rîz) köyünde doğdum. Çevrede Mıstan aşireti olarak tanınırız. Aşiret, Şex Said isyanında yer aldığı için tanınan bir aşirettir. Toplam altı kardeşiz. Bir abim şehittir, bir abim gerilla saflarında. Bir abim de uğradığı kontra saldırısında gazidir. Ailemin en küçüğüyüm. Ilkokulu bitirdim, ortaokula geçince okumadım. Feodal ve küçük burjuva özelliklere sahip bir ailenin içinde büyüdüm. Ailem oldukça yurtseverdir. Ben daha beş yaşındayken Kürtlük ve Kürdistan kavramları evimizde tartışılırdı. “Kurdê” adım, o zamandan kaldı. Girdiğim çocuksu inat neticesinde herkese adımı kabullendirdim. Cephe düzeyinde birçok çalışma içerisinde yer aldım. Ama resmi olarak 1994 yılının eylül ayında Amed eyaletinde parti saflarına katıldım. Üç gün kırsalda kaldıktan sonra, yaralı arkadaşların ilaç ihtiyaçlarını temin etmek üzere Amed şehir merkezine yollandım. Gizlilik kurallarına yeterince dikkat etmediğim için yakalandım. Amed Zindanı’nda, daha sonra ise Midyat Zindanı’nda kaldım. Yönetim düzeyinde ve diğer alanlarda görev aldım. Özellikle ilk etapta parti ideolojisini yeterince tanımamamdan kaynaklı zindanda gelişen yanlış anlayışların hem zemini, hem de uygulayıcısı oldum. Ilk etapta sağ liberal anlayışları içinde barındıran tasfiyeci süreci yaşadım, daha sonra ise sol sekter pratiğin ürünü olan kontra pratiğin içerisinde yürütücülerinden biri oldum. Bu pratikte insanlık onuru ile ve parti çizgimizle bağdaşmayan tutumlar içerisine girdim. Önderliğin YAJK ile birlikte geliştirdiği kadın özgürlüğünü kavramayan UNITA tarzı çeteci anlayışlara zemin oldum. PKK’nin militanlığına soyunacağıma, bireylerin militanlığına soyundum. Kendimde parti çizgisini ilkesel düzeyde özümseme yerine, bireyleri esas alarak yürüdüm. Gerçek anlamda yoldaşlık ilişkileri yerine ahbap-çavuş, bölgeci ve yerel ilişkiler geliştirdim. Yaşadığımız tasfiyeci pratik açımlandıktan sonra parti, halk ve insanlık karşısında kendimi vicdanen suçlu hissettim. Özellikle Midyat alanında partiyi daha yakından tanıma ve yaşadığım pratikleri çözmeye çalıştım. Midyat süreci benim açımdan netleşme ve kararlaşma süreci oldu. Nisan ayında yapılan Birinci Iç Konferans’ta yönetimde yer aldım. Halen de yönetimdeyim. Her ne kadar kendimi bu süreçte partiyi tanımaya ve çizgiye gelme noktasında yetkinleştirmeye çalıştıysam da, öncülüğün gereklerini yeterince yerine getiremedim. Yaşadığım tüm sınıf dışı özelliklerime rağmen içsel anlamda kendimi hiçbir zaman partiden kopuk görmedim. ’96 yılında size yönelik geliştirilen suikast girişiminde, yine böyle bir eylem yapak istedim. Ama başarıyla sonuçlandıramadım. Bu sefer başaracağıma inanıyorum. Yapacağım bu eylem, bugüne kadar içine girdiğim yetmezliklerin özeleştirisi olacaktır.
Aynur Artan yoldaşların mektubu
Adım Aynur Artan (Rotinda), 1974 Elazığ doğumluyum. Aslen Bingöl Yeniköylüyüm. Ailem feodal, küçük burjuva özelliklere sahiptir. Ailemde yurtsever özellikler fazla gelişmediğinden ancak üniversite yıllarında partiyi tanıma imkanım oldu. Toplam üç kardeşiz. Ailenin en büyük çocuğuyum. Çevremin feodal ve dinin etkisinde olması, kişiliğimde kapalı bir şekillenmeyi doğurdu. Partiyle tanışana kadar okumaktan ve ailesi için çalışıp çabalayan, dünyası oldukça dar, düzenin köhnemişliğine kendimi kaptırmıştım. Ama partiyi tanıdıktan sonra kendim dışında büyük bir halkın olduğunu, sömürgeci kemalist gerçekliğin beni ne denli kör, sağır ve dilsiz bıraktığını gördüm. 21 Kasım 1993 yılında okulu bırakıp Amed eyaletinde parti saflarına katıldım. Dersim ve Erzurum eyaletlerinde kaldım. Cephe çalışmalarında, ordu içerisinde manga ve takım komutanlığı görevini üstlendim. ’96 yılında Önderlik Sahası’na gönderildim. Altı aylık eğitim devresinin ardından metropol çalışmaları için Istanbul’a gönderildim. Bir yıl legal sahalarda aktif olarak çalıştım. Fakat partimizin kaide ve kurallarına uygun bir yaşam çizgisini sürdüremedim, düzenin basitliklerine kendimi kaptırdım. Yaşadığım bu tedbirsizlik sonucunda, 18 Mayıs 1997 yılında yakalandım. Bir yıldır Midyat alanında koğuş temsilciliği görevini sürdürmekteyim. Kişiliğim liberal ve vasat bir yapılanmaya sahip.
Başkanım
Özellikle Önderlik Sahası’nda, bizzat Parti Önderliği’nin bizler için sarf ettiği emeğe layık olamadım. Birçok yoldaş Önderliği görmek için yaşamlarını feda ederken, ben, kendimi bugüne kadar yaşattığım ortayolcu yaşantımla, Önderliğin değerli zamanını çaldığımı düşünüyorum. Beş yıldır parti içerisindeki duruşumla kendimde geliştirdiğim “olmaz” teorisini bu eylemle tersine çevireceğim. Başkanım size yönelik bu saldırgan tutumlara karşı ancak her birimiz bedenimizi ateşten birer kor yaparak karşı durabiliriz. Önderlik, özgürlük güneşimiz; bizler de O’nu çevreleyen gezegenleriz, her gezegen ise ateşten korun ta kendisi oluyor. Bizler, kendimizi Önderlik’te görüyoruz. Başlatılan “Özgürlük Güneşimiz Karartılamaz!” kampanyasının birer neferi olmak istiyoruz.
Bunu bir tarihi sorumluluk olarak görüyor ve ancak bedenlerimizi ateşe vererek buna cevap olabileceğimize inanıyoruz.
Önderliği korumak; kendini aşmak ve anlaşmakla mümkündür.
Önderliği korumak; tek bir ses, tek bir vücut olmakla mümkündür.
Önderliği korumak; özgürleşen alevlere ulaşmakla mümkündür.
Önderliği korumak; kurumuş yürekleri, emperyalizme karşı kalkan yapmakla mümkündür.
Önderliği korumak; partileşmek, özgürleşmek ve insanlaşmakla mümkündür.
Önderliği korumak; Önderlik gerçeğinden yola çıkıp insanlığın özüne doğru akmaktır.
Önderlik ancak örgütlenmiş parti kadrosu, örgütlenmiş parti gerçeği ve yaratılacak yeni insanlık öğretisinin uygulayıcıları olmakla korunur.
Önderlik halktır, toplumdur, insanlıktır.
Önderliği korumak, insanlığı korumaktır.
Çağrımız tüm insanlığa. Kendimiz olan, evrensel Önderimiz olan Başkan Apo’yu koruyalım. Özellikle içinde bulunduğumuz süreç 27 Kasım’ın hemen arifesinde 20 yıllık bir savaşın halen daha amansızca devam ettiği bir sürece denk geliyor.
Başkanım
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, barış için yüreği umut dolu olan herkes adına evrensel bir çağrıda bulundunuz. 1 Eylül’den bu yana toplam 52 gün geçti, sabrınıza ve dayanma gücünüze hayranız. Çünkü bugüne kadar yaptığınız hiçbir çağrıyı anlamayan ve adeta kör, sağır, dilsizleri oynayan TC, bu son suikast girişimiyle 75 yıllık kirli tarihinin en riskli ve en pervasız oyununu oynadı. Bizlerin çok açık ve samimi tutumlarına rağmen, bu ateşkes sürecinde barbarlığını son noktaya kadar tırmandırdı. “Kendimle birlikte ne kadar götürürsem yanıma k‰r kalır” mantığıyla, adeta kudurmuş bir çakal gibi, şehit düşen gerilla arkadaşlarımızın cenazelerini parçalayarak halka karşı teşhir ediyor. Daha birkaç gün önce, Midyat’ta şehit düşen arkadaşlarımızın cenazelerini halkın gözlerinin önünde işkence yapıldıktan sonra askerlerin poz poz çektirdiği fotoğraflar nizamiye kapılarına asıldı. Van’da şehit düşen bayan yoldaşlarımızın kafaları bedenlerinden ayrılarak, halkın önünde teşhir edilmek istendi; ama Başkan’ın, halkımızın verdiği yanıt, tek bir sesten, aynıydı: “Katiller, yaptığınız ayıptır, yaptığınızdan utanın…” Düşman gerillaya pervasızca yöneldiği gibi, zindanlarda da geliştirdiği hücre sistemiyle bizleri halktan, yoldaşlardan ve insanlığın özü olan örgütlülükten koparmak istiyor. Düşmanın geliştirdiği bu vahşi politikanın özünde yatan gerçeklik bizleri Önderliğimizden koparmak, O’nun çizgisinden ve yolundan alıkoymaktır. Fakat düşman hangi politikayı uygularsa uygulasın, bu onun felakete giden sonunu yavaşlatmayacak, bilakis hızlandıracaktır.
Zilan yoldaş, “Özgürlük bombasını bedeninde patlatarak” Önderliğe karşı uzanan elleri paramparça etti. Ardından Sema yoldaş, 21 Mart Newroz’unda “Topyekün direniş eylemiyle” Önderlik öğretisine nasıl layık olunacağını ispatladı. Fikri yoldaş, içindeki “erkeği öldürerek” kadının öncülüğüne olan bağlılığını ortaya koydu. Bizler, gerçekleştireceğimiz bu eylemle, içimizdeki geleneksel kadını ve erkek egemenliğini yakıyoruz. Geleneksel yaklaşımlar, bizlerin Önderliği anlamamızda hep engel olmuştur. Bugüne kadar kafamızı büyük şeylerden ziyade hep küçük şeylerle meşgul ettik. Kendi bireysel duygularımızdan ve küçük dünyalarımızdan çıkamadık. Ama Başkan’ın, Parti Önderliği’nin kadına ve kadın kurtuluşuna verdiği değeri görüyoruz. Jin’i Jiyan’a çevirebilmenin yolunun, onu iradeleştirmekten geçtiği tespiti, kadını her gün daha fazla özgürlüğe yakınlaştırıyor. YAJK gerçekliği, Zilan gerçekliği, Sema gerçekliği, Fikri gerçekliği ve bunların hepsinin bileşkesi olan Önderlik gerçeğinin kendisi oluyor. Önderlik öğretisi artık cins gerçekliğini, cins ayrımcılığını da tamamen ortadan kaldırdı.
Direniş meşalesi Mazlum’dan Dörtler’e, Dörtler’den Zekiye ve Rahşanlara, Ronahi ve Berivan’a, Sema’ya ve Fikri’ye devredildi.
Son günlerde zindanlar alev alev yanıyor. Her gün parti radyosundan bu kervana yeni bir ismin eklendiğini duyuyoruz. Maraş, Bartın, Amasya, Çanakkale ve Midyat… Inanıyoruz, ardılları ve tamamlayıcıları mutlaka olacaktır. Çünkü bu eylemin kapısı herkese açıktır. Yüreğini yakabilen, bir tutam kora çevirebilen herkese; gören, duyan, hisseden herkese yapılan bir çağrı bu. Bu, zulme karşı direniş, yok edişe karşı varoluş, tüketmeye karşı yeniden yaratılışın adıdır. Bugüne kadar “anlamıyoruz, bilmiyoruz” diyerek kendi gelenekselliğimizde ve ağlamaklı duruşumuzda ısrar ettik. Her birimiz kendi küçük burjuva ve köylü yanlarımızı partiye dayattık. Hem kendi potansiyelimizi yeterince katmadık, hem de birbirimize güç ve destek vermede eksik kaldık. Iki kadın yan yana geldiğinde ya didişir, ya uzlaşır anlayışı yerle bir edildi. Artık iki kadın yan yana geldiğinde orada güzellikler, özgürlükler ve yeni bir yaşam şekilleniyor. Bizler Önderlik çizgisine, partimize, halkımıza ve yoldaşlarımıza mutlak anlamda nasıl cevap olabiliriz sorusuna ancak, “yaşam tarzımızla” yanıt verebiliriz.
Başkanım
Bizler, Önderliğe kendimizi her zamankinden daha yakın hissediyoruz. Eylem anımız yaklaştıkça Önderliğin çekim gücü ve kuvveti bizi daha fazla çekiyor. Kendimizi şehitler kervanına katmaya hazırlandığımız bu sıralarda, yüreğimizdeki özgürlük kuşu bir an önce kanatlanıp uçmak için sabırsızlanıyor. Sizi ve tüm arkadaşları, halkımızı saygıyla selamlıyoruz.
23 Ekim 1998
Selamet MENTEŞ (Kurdê)
Aynur ARTAN (Rotînda)